Total Pageviews

Tuesday 6 March 2012

Çanakkale Savaşlarında Ölen İkizler, Kardeşler

Hem okudum hem de yazdım,
Yalan dünya senden bezdim,
Dağlar koyağını gezdim,
Yiten yavru bulunur mu?


Mermiler evlatları vuruyor, ölenler ise analar oluyordu.

1.Dünya Savaşı birçoğumuz için siperlerde; fareler, çamur, kan, hastalık, açlık ve bomba ya da mermiyle yaşam ya da ölüm demektir. Bir savaştır ki, Çanakkale içindeki her şey ağlar. Bittabi bunlar tarihin bir parçasıdır.
Çanakkale savaşlarında verilen kurbanlara dair bir başka trajik yön, cephede ölen kardeş ve baba oğulların öykülerinin fazlalığıdır. Ancak, savaş denince hemen her detay yazılmış iken, Anadolu halkının savaş ve şahadetleri kanıksadığından mıdır nedir, savaşta ölen kardeş ve baba oğullar hakkında çok fazla yazılıp çizilmez. Savaşta ölen kardeşler ve baba oğulların öyküleri tarih içinde kaybolup gitmiştir adeta.
Bu konuda karşılaştırmalı bir çalışma yapmak çok mümkün olmadı. Müttefik güçlerinin kayıtları ise bizdekinden daha fazlaydı. Aynı günde ölen 3 kardeş mi istersiniz. Aynı bomba ile parçalanan ikizler mi. Düşman analarının yürekleri de dağlanıyordu. Ana bu. Adı, milliyeti önemli mi? İngilizlerin “ Dostlar Tugayı” adıyla yakın arkadaş, kardeş ve baba oğullardan oluşan birlikler teşkil ettiği de bilinir. Bu birlikleri kuran rütbelilere göre moral açısından bu çok faydalı olacaktı. Ama kısa süre sonra bunun böyle olmadığı görüldü. Anadolu’da ise o kadar çok savaş yaşanmıştı ki, artık bir evden şehit çıkmış ise, bir daha o evden evlat alınmamasına da karar verildi bir donem.

Şüphesiz, en yakın arkadaşı ile aynı birlikte olmak için “ kardeş” olduğu masum öyküsünü uyduranlar da vardı. Savaş makinesinin ölecek cana ihtiyacı olduğundan, kuşkusuz kimsenin gerçek ilişkisini incelemek gibi bir çaba da yoktu.

Hoş, aynı savaşta kanlarını verenlerin hepsi kardeşlik mertebesine erişmiştir, Atatürk’ün de muhteşem bir şekilde ifade ettiği gibi, Kan kardeşi, can kardeşi olmuşlardır. Ama bir de analara sorun? Belki de tek evlatlarınız olan oğullarınızı ve hatta eşinizi ve oğlunuzu aynı savaşta kaybediyorsunuz. Ölen ANZAK askerlerinin arasında evin tek evladı olanlar çoğunlukta, yani soyları kurumuş olan bir sürü aile var.

Buna nasıl bir yürek dayanır ki? Böyle bir olasılığı düşünmek bile benim ciğerimi dağlamaya yetti. İşin bir başka trajik yönü ise Çanakkale savaşlarında ölen Müttefik askerlerinin, hele hele Anzak askerlerinin arasında bulunan kardeş sayısı ve birçoğunun da mezarının bilinmemesi. Bir bakıyoruz Anafartalar savaşında aynı gün ölen URRY kardeşlerin ruhları selamlıyor yanında yatan Mehmetçik kardeşleri. Diğer taraftan görev yaparken batan H.M.T. Transport "Royal Edward" taşıma gemisinde ölen kardeşler ve gene batırılan 'Southland' gemisindeki Thomas ve James SLOAN kardeşler var listede. Frederick James Adams ve Edgar Robert Adams – Frederic savaş meydanında ölürken kardeşi esir düşer ve esaret altında ölür.

İnsan düşünmeden edemiyor; acaba yine çocukluktaki gibi kim daha iyi yarışına giriyorlar mıydı? Ama sonuçta savaş onları ayırmamış birbirlerine daha sıkı kenetlenmişlerdir.

New Zealand Free Lance, 15 Aralık 1916 tarihli Yeni Zelanda gazetesinde bir haber ““Frank ve Herbert Bindoff, aynı top mermisi ikisini de öldürdü; 10 Ağustos 1915” .

Peki ya baba oğul VEITCH ; oğul 19 yaşındaydı. Mezarı bilinmiyor. Ne demeli? Ya ikizler? Dünyaya aynı anda gelenler ve aynı gün terk edenler... Ben ise istatistiklerin bu kadar acı sakladığını aklıma bile getiremezdim. Oysa istatistikler sadece matematiksel gerçekler değil midir?
İşte 4 kardeş; geri dönmeyenlerden, nasıl bir anadır ki 4 evladını savaşa yollar? 4 KEID kardeş, ikisi Çanakkale'de 2 si ise Batı cephesinde ölür. Bu nasıl bir korkudur... Dehşettir. 15 ve 17 yaşında aynı cephede ölen kardeşleri okuyorum bir başka notta...

Yüzbaşı Frank Statham ve Çavuş Clive Statham da Çanakkale'de ölen kardeşlerdir. Siperden yazan teğmen L G Wilson şöyle diyor: “ Biriliğimizin hemen tamamı yok olmuştu. Yüzbaşı ve Clive hemen yakınlarına düsen top mermisiyle aynı anda öldüler.” ( Kaynak: Auckland Weekly News November 4, 1915 sayfa 21). Aynı konuda yazan Charles Bean ise Story of Anzac Vol 2 (page 580 / 692) adlı kitabında bu kardeşlerin 9 Ağustos 1915 tarihinde Conk bayırında sabah 5 sıraları Anzak hatlarından atılan kendi Howitzer mermileriyle öldüğünü yazıyor.(Richard Stowers da aynı olayı yazmıştır Bloody Gallipoli The New Zealanders’ Story – pages 188 / 362.) ve kaynak olarak o anda orada olan Albay Meldrum (Wellington Mounted Rifles) gösteriyor.

Yeni Zelandalılar arasında ise 8 Ağustos 1915 muharebelerinde ölen 6 çift kardeşten ve 8/9 Ağustos Anafartalar muharebelerinde ölen 2 çift kardeşten bahsedilir.


Benim yaptığım araştırmalar sonucu; 1. Dunya savaşında, tüm cephelerde Avustralya Birliklerinde görev yapmış ve hayatını kaybetmiş 2,289 çift kardeş tespit edildiğini gördüm. Bunların arasında 42 baba oğul da dâhil. 151 aile ise 3 oğlunu kaybederken bu ailelerden 5 tanesi 4 oğlunu birden kurban vermiş. Buna ek olarak diğer İngiliz birliklerinde iki oğlunu birden kaybeden Avustralyalı aile sayısı 147. Ölenlerden en az 160 kardeş aynı günde, çoğunlukla aynı birlikte görev yaparken ölmüş. 2800 kardeş çifti Avustralya’nın savaş boyunca kayıplarının yaklaşık %10 u demek. Yani ölen her yirmi kişiden 2 tanesi kardeş idi.

Gelibolu’da ölen ve adı bilinen kardeş sayısı 217 çifttir. 2289 kardeşten ise en az 1 tanesi Geliboluda ölmüş ve gömülmüştür (Rothery, Elizabeth ve H N Rothery de birisi hemşire olan bir kız bir erkek kardeş buna dâhildir)
. İnsan düşünmeden edemiyor. Acaba “ kardeşimi koruyamadım” gibi suçluluk hisleri de doğuyor muydu?
İşte Atatürk sanırım bu anneler için söylemiştir meşhur sözlerini... Şaşkın, anlamsız ölümleri ana yüreğinin en derininde duyumsayan ANZAK analarına. Aklımda hep cevapsız sorular var ama Atatürk özetlemiş... “Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar!
burada dost bir vatanın toprağındasınız. huzur ve sükun içinde uyuyunuz.
sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! göz yaşlarınızı dindiriniz! Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.".
Şüphesiz, ki böyle bir şeyi tarihin “ Yenilmez” denen en büyük armadası karşısında destansı bir savunma yapmayı başarmış, bununla birlikte yüz binlerce askerini kaybetmiş, "Çanakkale Geçilmez" sözünü hafızalara kazımış bir ulusun, tarihi savaşlarla geçmiş bir ulusun liderinden duymak ayrıca güzeldir.

Çile hamurunu genç yaşında yoğuranlardır Çanakalede şehit olanlar, ve bu tanımadığı topraklarda can verenler. Her biri bilinmez bir mezar şimdi. Ürpertici, ürkütücü, düşündürücü. Lav gibi fışkıran yüreklerin acısı bu, dile kolay ; dil hangi birine döner, yürek hangi birine katlanır? Ve kalem hangi birini yazabilir, yazsa da ne kadar ifade edebilir ki ?
Savaşlarla dolu tarihimizde baba oğul, kardeş ölümleri sık sık anlatılır. Hoş, kanları birbirine karışan herkes kardeş kabul edilir, Anadolu’da. Koca bir ailedir Anadolu.

Tek tek adlarını bilecek kadar istatistik elimizde yok ise de, Anadolu şehitlerinin kardeşliğini anlatan en güzel örnek Konya ziyareti sırasında Atatürk’ün başından geçen olaydır. “ Beşinci kez ziyarette ettiği Konya da kaldığı evin önü onu görmek isteyen meraklılarla dolmuştu. Halk arasında yaşı 60’ın üzerinde bir zat bahçe kapısının önünde beklemekte idi. İhtiyar eve girmek , Ataurku görmek istiyordu ama nafile. Nöbetçileri geçemiyordu. Bu esnada Belediye Başkanı köşke girmek üzere kapının önünde durduğunda ihtiyarın yalvarmasını duyuyor, arzusunu sorduğunda “Mustafa Kemal Paşa’ya iki çift sözüm var, ne olur kendilerine bu dileğimi bildirin”. Bunun üzerine Belediye Başkanı ihtiyarı da yanına alarak içeri girerler.
- Atatürk “buyurun oturun” der.

- Paşam bana Sedirlerli Hacı Hüseyin derler. Üç oğlum vardı, en büyüğünü Balkanlarda şehit verdim, ikincisi Çanakkale’de şehit oldu. Üçüncü oğlum kalmıştı. “Vatan tehlikede Mustafa Kemal asker istiyor” denilince onu da emrinize Vatan müdafaasına gönderdim. Dumlupınar’da şehit olduğu haberi geldi. Üç oğlum da Vatan uğruna şehit oldular. Helal olsun, Vatan kurtuldu ya… Yeter… Benimkiler gibi nice yiğitler bu vatan uğruna şehit oldu. Feda olsun. Şimdi sizden bir ricam var. Üç şehit oğlumun yerine size “oğlum” diye hitap edebilir miyim? Gazi Oğlumun alnından öpebilir miyim? Evladım” deyince, Gazi’de Latife hanım da derhal ayağa kalkıp, “Bizleri evlat olarak kabul etmenizden gurur duyarız babacığım” diyerek Sedirler’li üç Şehit Babası Hacı Hüseyin Ağa’nın elini öperler. Baba oğul olurlar. Gazi ile Hacı Hüseyin Ağa ertesi gün Hacı Hüseyin Ağa’nın eşi Akile Mine’yle tanışıp onu da “Ana” olarak ellerini öperler. Böylece ana oğul olurlar.( Kaynak: Cumhuriyetin 50. Yılında Konya, 1973 İl Yıllığı.)

27. Alay Komutanı Yarbay Şefik Bey anlatıyor: "Alayın mütemadiyen kayıp veren er ve subaylarının yerine, yine Biga-Gelibolu-Lâpseki kazalarının şerefli evlâtları alınıyordu. Böyle bir olayı tarih nadiren yazar. Yani kardeşi şehit olmuşsa, onun yerini kardeşi alıyordu. Şehit komşusunun yerine, komşu geliyordu. Baba yaralanmışsa oğul onun yerine geçiyordu. Yaraları tedavi olanlar ise gene cepheye dönüyordu. Alayımda Çanakkalelilerden sonra Orta Anadolu ve Karadenizliler vardı. Meselâ Karadeniz'in Ayancık Kazasından topluca gelip 27. Alaya katılanlar vardı. Hepsi de büyük kahramanlıklar göstermişlerdir."





Ölen yabancı askerlerin adlarını Lone pine, Helles memorial, Shell Green ve diğer mezarlıklarda bulmak mümkündür.

Kaynaklar:

1914-1918.invisionzone.com

http://www.1914-1918.net/brothersdied.htm

Lieutenant Stanley Evans
('The Gallipolian' no.76 Winter 1994, and from R. W. Walker's 'To What End Did They Die? - Officers Died at Gallipoli')

http://www.gallipoli-association.org/contentpage.asp?pageid=18


Australian War Memorial.

No comments:

Post a Comment

Thank You...Teşekkürler