Total Pageviews

Tuesday 6 March 2012

Çanakkale Savaşlarında Ölen Aboriginal ve Torres Strait Adalıları

Ateşle sınanmak

(Avustralya Yerlileri-Aborjin ve Torres Strait Adalılarının inancına göre ölmüş olan insanların resimlerinin gösterilmesi ya da referans verilmesi törelerine aykırıdır. Dolayıyla burada onları incitmek istemediğimizi, sadece okuyucunun onları daha iyi anlamalarını sağlamak amacımız olduğunu beyan etmek isterim)

Çanakkale savaşı hem Anadolu, hem Avustralya ve hem de Yeni Zelanda için tarihte yepyeni bir sayfa anlamına gelmektedir. Gelibolu işgal girişimi milliyetçilik, kolonicilik, emperyalizm, işgal, itaat, dostluk, kimlik, katliam, insanlık, acı, zafer gibi birçok kavramı barındırmaktadır. Bu savaşın belki de en ilginç detaylarından birisi ise binlerce kilometre uzaktan, adını bile belki de duymadıkları ve aslen kendilerine karşı hiç bir tehdidi olmayan bir ülkeye, Türkiye’yi işgal etmek üzere sömürgelerden toplanan ve savaşmaya yollanan, kendi toprakları aslen işgal altında olan Yerli Halklardır. Mehmet Akif Ersoy’un da Çanakkale şiirinde muhteşem bir şekilde ifade ettiği gibi “ Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk; Sade bir hadise var ortada: Vahşetler denk; Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...” idi.
Gelibolu yarımadasında her yıl yapılan anma törenlerinin en renkli olanı kuşkusuz ANZAK olarak bilinen “ Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu” için yapılan törenlerdir. Britanya İmparatorluğunun sömürgeleri iken, 1. Dünya savaşının patlak vermesiyle beraber tahta olan bağlılıklarını ispat amacıyla imparatorluk saflarında Osmanlıya karşı, aynen Sih ve Hint askerleri gibi, savaşmışlardır. Tıpkı Fransız sömürgelerinden getirilen Zuhaflar, Senegalliler vs. gibi.
ANZAK askerleri hakkında çok şey söylenmekte ve yazılmakta ilken, bu kolorduya asker vermiş olan Avustralya ve Torres Strait Adalı yerlileri ile Yeni Zelanda bayrağı altında savaşmış olan Yerli Maoriler ve Pasifik Adalılar hakkında çok ta fazla şey bilinmemektedir.
1770 yılından, yani İngiliz Kolonicilerin Avustralya’yı keşfinden itibaren, (balanda, gubba, wajala vs. olarak adlandırdıkları ) bu beyaz Avrupalılarla şiddet ve ölümlerle dolu ilişkileri süre gelmekte ve çoğu zaman insan oldukları bile kabul edilmemekte iken, Britanya İmparatorluğu saflarında Gelibolu yarımadasında Osmanlı güçlerine karşı savaşmış olan Avustralya yerlileri ve gene 1600’lü yılların ikinci yarısında keşfedilmekle, Yeni Zelanda/Adalar yerlileri “Batılı Gözüyle Tarih” içerisinde tartışmalı bir yere sahip olmuştur.
1. Dünya savaşını kapsayan dönem de bundan pek farklı olmamıştır.
Bu konuda suskunluk ve literatür eksikliği nedeniyle, çoğunlukla 1. Dünya savaşı sırasında savaşa katılmadıkları düşünülmekte olsa da Avustralya ve yeni Zelanda ve çevresindeki adalar yerlileri de Birinci Dünya savaşına katılmıştır. Yerli halkların Britanya imparatorluğu ile olan çatışmalarına ve Söz konusu koloni devletlerinin askere katılım anlamında yasaklarına rağmen, adı geçen yerli halklar arasından da İmparatorluk adına savaşan bireyler çıkmıştır.
Britanya saflarında savaşa katılmış olan Anzaklardan; Yeni Zelanda askerleri başlangıçta büyük sosyal baskı yaratan gönüllülük esasına dayanarak orduya katılırken, daha sonra “ Zorunlu Askerlik” nedeniyle imparatorluk ordusuna dâhil olmuşlar, Avustralyalılar ise tamamen gönüllü olarak orduya dâhil olmuşlardır. 1909 yılında yapılmış olan savunma kanununda ise “çoğunlukla Avrupalı Kanı taşımayan kişiler” orduya katılamazdı. Özellikle 1915 yılında olmak üzere Avustralya ve Yeni Zelanda’dan imparatorluk ordusuna katılan askerlerin “yerli kökenli” olmaları orduya alınmamaları için yeterli neden idi. Dolayısıyla, asker alımlarında etnik köken belirtilmediği için, kimin yerli kökenli olduğunun tespiti çok derin araştırmalar gerektirmektedir. Yerli ırktan oldukları hasebiyle önceleri orduya alınmak istenmeyen bu bireylerden bazıları “etnik kökenini beyan etmedikleri” ya da “ beyaz kırması olmaları halinde” katılımlarına “ ses çıkarılmadığı da” olmuştur. Daha sonra ise Gelibolu’da beklenmedik kayıplara uğrayan imparatorluğun bu yönetmelikleri, yedeklere ihtiyaç olması nedeniyle, gevşetilmiştir.
Bu yerliler imparatorluk adına ya da onunla beraber ya da bir başka nedenle savaşmış olsalar da, hiç birisi Avustralya savunması için orada değildi. Suçlular Kolonisinin çocukları imparatorluğa kendilerini ispat için bir fırsat elde etmişler iken, Aborjinler için durum farklıydı. Yüzyıllar boyu insanlık dışı koşullarda yaşamış ve yerlileri de aynı şekilde yaşatmış olan ve duygularını dünyaya kapatan bireyler, bu savaşta işte bu duyguları salıverme fırsatı bulmuşlardı.
Dünya savaşı patlak verdiğinde Britanya Kökenli Avustralyalı Beyazlar kendi ırklarının Siyah Derili Yerli Irktan üstün olduğuna inanmaktaydı. Bu anlayış 1901 yılına oluşturulan Avustralya anayasasında da açıkça ifade edilmiştir. Anayasada yerliler vatandaş olarak görülmemektedir ve oy kullanmaları yasaktır. Bu anlayış en açık biçimde 1970li yıllara kadar sürmüştür.
Ancak, onca çatışmaya ve aşağılanmaya rağmen 500-600 kadar Avustralya ve Torres Strait Adalı Aborjinin 1. Dünya savaşında imparatorluk saflarında savaştığı bilmektedir. Bu aşamada katliamlardan arta kalan yerli Avustralyalı (“kendilerine “KOORI” demektedirler” ) sayısı çoktan 80 bin civarına düşmüştür.
Avustralya yerlilerinin kendilerine ve ırklarına zulüm eden, topraklarını ellerinden zorla alan İmparatorluk saflarında neden savaşa katıldıkları bir muamma iken, en akla yatkın nedenler arasında orduya katılınca ırkçılıktan bir nebze olsun kurtulunacağı ve eşit insanlar olunabileceğine olan inanç, macera isteği, askerlere ödenen ücretler, dünyayı görme fırsatı, heyecan olarak ifade edilebilir. Yani politik anlamda yerlilerin Britanya İmparatorluğunu savunduğu söylenemez. Oysa beyaz Avustralyalıların en belirgin katılım amacı, atalarını bu topraklara mahkûm olarak yollayan Kraliyete olan bağlılıklılarını ispattır.
Ancak şunu da teslim etmek gerekir ki, elimizde Avustralya yerlilerinin sivil yaşamda beyaz Avrupalılardan gördükleri ayrımcılığın savaş sırasında orduda da genel anlamda sürdüğünü gösteren net kanıt yoktur.
Kesin olan şudur ki, savaş sürmekteyken askerler arasındaki bu göreceli “iyi” ırk ilişkisi memlekette yankısını bulmamıştı.
İmparatorluk için savaşmış ve ölmeden geri dönmüş olan hiç bir yerli Avustralyalıya, aynı şekilde geri donen beyaz askerler kadar ilgi ve övgü gösterilmemişti. Gene eski günlere donulmuş ve gene aşağılamalara ve dışlanmaya maruz kalmışlardı. Bu durum İmparatorluk hükümeti tarafından daha da kötüleştirilmiş, Avustralya ordusunda savaşmış olan Yerlilere beyaz askerlere verilen hakların verilmemesi kanunla desteklenmişti. Böyle olunca, gazi yerli gene kendisiyle beraber savaşmış olan beyaz işgalci ile oturup askerlik günlerini yad edemeyecekti. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, savaşa katılmış olan yerli Avustralyalıların gaziler derneğine (RSL) üye olmaları ve yeniden yerleştirme programına başvurmaları yasaklanmıştı ( oysa bu programın amacı savaşa katılmış olan askere geri döndüğünde kendine yeni yaşam kurabilmesi adına toprak bahşetmekten ibaretti. Yani kendisinden daha evvel alınmış olan toprağı bu kez geri verilmek! ). Bu proje sadece savaşa girmiş olan yerliyi değil, savaşa katılmamış olan sivil yerlileri de etkilemişti çünkü verimli topraklar hep geri donen beyaz askerlere dağıtılmıştı. Bu durumda birçok yerli kabile ve halklar binlerce yıl yaşadıkları toprakları terk edip şehir eteklerinde kurulan kamplarda sefil bir yaşama mahkûm edilmişlerdi. Artık ne arazileri ne de paraları vardı.
Oysa Avustralya askerinin savaşta yediği “ Dana Etleri”, çoğunlukla çiftliklerde çalıştırılan yerlilerin emeğiyle yetiştirilmiş, konserve fabrikalarında kadınları, çok düşük ücretle çalıştırılarak savaşa katkı koymuşlardı.
Günümüzde savaşa katılmış olan Avustralya yerlileri adına yapılan anıt görkemli bir yapı olan Avustralya Savaş Müzesinin arkasındaki ormanlık alanda yapılmış olan, gözden uzak bir gösterişsiz anıttan ibarettir.
Aborjinler ne kadar az biliniyorsa çevredeki Torres Strait Adalarından giden askerler daha da az bilinmektedir. Orduya katılan birçok yerli Avustralyalı ( aborjin) yaşadıkları ırkçı ve ayrımcı toplumdan uzaklaşabilmek adına orduya katılmıştır. Köle ve belirsiz bir gelecekle yaşamaktansa, ordu Aborjinlere ırkçılıktan kısmen uzak bir ortam, seyahat edip diğer Aborjin kabile üyeleriyle tanışma, düzenli yemek ve maaş ve okullarda alamadıkları eğitimi vaat etmekteydi. Ancak bu katkılarının geri dönüşü olmadı, unutuldular ve isimleri Avustralya çapında anıtlardan silinmişti. Üstüne üstlük onlar savaştayken çocukları ve kabilenin diğer çocukları ailelerinden alınmış ve misyoner okulların kapatılmıştı. Anzak günü kutlamalarında ise yoldaşlarıyla beraber yürüyemiyorlardı. Tüm bunlar Aborjin gazilerin kendilerini sefillik ve alkolizme vurmalarıyla sonuçlanmıştı.
Canberra’da ikamet eden tarihçi David Huggunson son yirmi yıldır Avustralya ordusuna katılmış olan Aborjinleri araştırmaktayken 2004 yılında 1. Dünya savaşına katılmış olan 428 Aborjin askerin adını tespit ettiğini ilan etmiştir. Cape Barren ve Flinders, Bass ve Tasmanya adaları ise ilk başlarda orduya en çok katılımın olduğu yerlerdi. Bass Strait adalarından katılanların çoğunluğunun o bölgede fok avlayan beyazların Aborjin kadınlardan olan çocukları olduğu düşünülmektedir.
MAORILER VE PASIFIK ADALILAR

Te ope tuatahi'
Apirana Ngata. Ko koutou ena 500 muzaffer kahramanımız
E nga rau e rima, Seçilmiş kahramanlar
I hinga ki Ihipa Bazısı Mısırda düştü
“Ki Karipori ra ia; Bazısı Gelibolu’da.
- 1926 YILINDA James Cowan TARAFINDAN SAVAŞA KATILAN MAORİLER İÇİN YAZILMIŞ ŞİİR.-
Savaş başladığında Yeni Zelanda ordusu kurulalı daha 3 yıl olmuştu.
Yeni Zelanda ordusu saflarında Gelibolu savaşlarına katılan diğer yerli grubu ise Maori ve Pasifik Adalıları taburudur ( Fiji, Samoa, Nieua ve Cook adaları, Gilbert adaları Ellice adaları ile ve diğer küçük adalardan gelen askerlerin girdiği tabur). Başlangıçta Maori ve Pasifik Adalı askerlerin savaşa dâhil edilmesine resmi olarak karşı çıkılmaktaydı. Ancak, amelelik, istihkâm, mühendislik, lojistik gibi işlerde çalıştırılmak üzere orduya alındılar. Savaşın ilk başlarında bazı Maoriler 19. yüzyılda ellerinden topraklarını alan imparatorluk yanında savaşa girmeyi ret ederken birçoğu da katılmakta sakınca görmemekteydi. Beyaz işgalcilerle en son Maori savaşları 60 yıl önce yaşanmıştı. Ancak, Gelibolu’yu umduğu gibi işgal etmekte zorlanan İmparatorluğun asker ihtiyacının artmasıyla beraber, 16 subay ve 502 rütbesiz askerden oluşan ilk Maori gücü Avrupa’ya yollandı. Bunların arasında daha o zamana kadar vahşi ve barbar olarak nitelenen Pasifik Adalılarda vardı. Mısırda aylarca suren eğitim ve Malta’da garnizon görevleri yaptıktan sonra, çoğu efradı kırılmış olan Yeni Zelanda Süvari Biriliklerine intikal etmek üzere 3 Temmuz 1915 tarihinde Anzak koyu ve civarına indirildiler. 6 Ağustos tarihinde ise (pakeha dedikleri) beyazlarla beraber Sarı Bayır saldırısında ilk kez muharebeye dâhil oldular. Başlarındaki papaz, savaşçı Maori geleneklerini hatırlatarak düşmana sırtlarını dönmemeyi salık veriyordu. Kendi dillerinde 'Ka mate, ka mate, ka ora, ka ora', şeklinde bağırarak saldırıyorlardı.
Savaş bittiğinde 336 yerli savaş alanında ölmüş, 734 tanesi yaralanmıştır. Diğer birliklerde de ölen Maoriler olmuştur. Maori askerlerine en büyük katkı Nieua ve Cook adalarından olmuştur. Bu adalar ve çevresi 1901 yılında yeni Zelandaya eklenmişti. Bunların tamamı gönüllüydü. Pasifik adalıların en buyuk zorlukları çoğunun İngilizce bilmemesi, genellikle balık ve meyveyle beslenmeleri ve normal yaşamlarında çıplak ayaklı gezen bu insanlara asker botu giymeyi öğretmekti. En büyük tehlike ise alışık olmadıkları Avrupa hastalıklarıydı.
Toplamda Maori ve Pasifik adalıların katkısı 66 subay 2968 rütbesiz askerden oluşmaktadır.

Maorilerin isteyerek orduya katıldıkları ve "Pakeha" kardeşlerinin saygısını kazandıkları, ırk ayrımı olmaksızın kol kola savaştıkları söylenmekteyse de, birçok Maori’nin Hıristiyan pasifistler, komünistler ve sendikacılarla beraber savaşa büyük direniş gösterdikleri bilinmektedir. Bilindiği kadarıyla, mecburi katılıma çağrılan 552 Maoriden sadece 74 tanesi katılmıştır, geri kalan katılımcılar ise gönüllülerdir.
Maori birlikleri ile savaşa katılan yerlilerden birisi asteğmen Thomas (Hami) Grace idi. 1911 - 1914 yılarında yeni Zelanda rugby takımlarında oynayan bir oyuncuydu. Gelibolu'da keskin nişancı olarak görev yaptı. 8 Ağustosta Conk Bayırına yapılan saldırıda ölmüştür.
Conk bayırına yapılan saldırıda Maoriler 17 askerini kaybetti. 89 tanesi de yaralıydı. Eylül ayına gelindiğinde, Temmuzda Gelibolu’ya gelmiş olan 461 asker ve 16 subaydan geriye sadece 60 kişi kalmıştı.
Maori birlikleri muhabere siperlerinde yaptıkları totemleri bugün toprak altında kalmıştır ancak resimleri mevcuttur.
Ve 1915 yılından beri, Avustralya saflarında savaşa katılmış olan yerli Avustralyalıların gaziler yürüyüşüne katılabilmesi için 25 Nisan 2007 yılına gelinmesi gerekiyordu.
Toplam 2721 Yeni Zelandalı ve 8,500den fazla Avustralyalı, yani toplam 11 bin kadarı Gelibolu’da ölmüştür. 1. Dünya savaşında ölen Avutralyalılardan 275’i Aborjindir.
Gelibolu’da öldüğü ve gömüldüğü kesin olan, adı ve anıt mezarı bilinen Avustralya yerlisi sayısı ise bu aşamada 5’tir.
Doğan Şahin

No comments:

Post a Comment

Thank You...Teşekkürler