Total Pageviews

Wednesday 10 March 2010

MAUSOLEUM OF BODRUM - DÜNYANIN YEDİ HARİKASINDAN BİRİ

Mausoleum/Mozole : Çok önemli bir kişinin gömülü olduğu anıtmezar. Bu sözcük, Karya Kralı Mausolos’un (M.Ö. 4.yy), klasik çağlarda dünyanın yedi harikası arasında sayılan, Halikarnassos’ta inşa ettirdiği görkemli mezardan sonra yerleşmiştir

Halikarnas Balıkçısı, ay ve güneşin sürekli aydınlık kıldığı Akdenizi tanımlarken ‘Bu ışık, hayatın başlangıca gülümsemesidir. Bu en büyük saflıktır, gerçekte sanat ve şiir evreninin herkese, çevreye aşk ilan edişi olmasın bu? Akdeniz derinine kadar inilemeyen aşk ve hayat uçurumudur. Bu ışık doğmaya hazır günün aydınlığını, saydamlığını yaşatan Altıncı Kıta’dır. Bir kolu Kartaca’da, öbürü Kuzeyde, Roma’da biten ‘Verimli Hilal’, burada Akdeniz’i kucaklar. İşte uygarlık şafağı, buradan dünyayı aydınlatmaktadır. Bu şafağın merkezi Batı Anadolu’dur” der.

İlyada ve Odysseia destanlarının derleyicisi Homeros, Bodrum’u “Ebedi Mavilikler Ülkesi” olarak anlatmış. Mitolojideki adıyla “Halikarnassos”, yani Bodrum, yüzyıllardır tüm uygarlıkların gözünü kamaştıran bir zümrüt. Bunun altında yatan gerçek bilgelerin söylediklerinde yatıyor;

“Nur içinde yaşlanılan ebedi maviliklerin kenti Bodrum”

Bilim de, sanat ve uygarlık da bu topraklardan doğmuştur. Yaşamın sırları bu topraklarda gizlenmiş ve bu topraklarda çözülmüştür.

Eski çağlarda yaşamış, uygarlık mirasları bırakmış birçok şehir var ki, günümüzde ölü kentler olarak bilinirler.

Bir zamanların Miletus’u, Priene’si, Knidos’u bugün sessizliğe gömülü birer ören yeridir.

Öyle şehirler vardır ki, bazısı eski adını aynen koruyarak, bir kısmı da adı tamamen değişmiş olarak bugün de varlıklarını sürdürmektedir.

İşte BODRUM, geçmişin HALİKARNASSOS’U, bu kentlerden biridir.

Halikarnas Mozolesi, yani Kral Mausolos’un mezarı Bodrum’da bulunuyor. Mozole, Dünyanın Yedi Harikası’ndan birisidir.

Eski Yunan’ın mavilikler ülkesi, Karanlık Orta Çağ’ın en esrarengiz örgütlerinden birisi olan Rodos Şövalyeleri’nin kalesi, Osmanlı’nın önemli tersanesi olarak tarihteki rolünü bugün de farklı şekillerde oynamaktadır.

Bodrum, Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması ve Cumhuriyet döneminin başlamasıyla birlikte daha farklı bir çehreye bürünür. İlk olarak Türk aydınlarının yazlık mekânlarından biri olarak tercih edilen Bodrum, zaman içinde tüm ülkenin turizm denince akla gelen ilk merkezi haline gelmiştir.

Antik dönemlerde olduğu gibi Kale civarında yoğunlaşan, günbatımında kızıl ve mavinin dans ettiği bu şehir her gün biraz daha gelişmekte, rahat, çağdaş ve tarihiyle gurur duyar hale gelmektedir.

Eğlence ve gece hayatıyla ünlenen Bodrum’un bir de öteki yüzü var; Binlerce yıllık bir tarih, zanaat, sanat ve topraktan üretimin yanı sıra, zengin doğal kaynaklara sahiptir.

Tarihçi Herodot bu yöre için “Dünyanın en güzel iklimine ve gökyüzüne sahiptir” demiş.

İnanılmayacak kadar zengin bir geçmişe sahiptir BODRUM.

Birçok kavmin gelip geçtiği bu mavi şehir tarihçiler açısından bir hazine değerindedir. Dünyadaki bütün turizm merkezlerinde, kültürel kimliklerine sahip çıkmayan yerel halkların fakirleşerek yöreden sürülmek durumunda kaldıkları bilinir. Diyalektik düşüncenin babası olan Heraklitos şöyle der “ Her şey hep akar, hiçbir şey hiçbir zaman yerinde durmaz, devinir”
Bilinir ki bir yerleşim, ticari veya ekonomik faaliyetlerin yanı sıra, manevi, etik veya estetik doyumu getiren sanat ve kültür faaliyetlerini de kentin vazgeçilmez işlerinden saydığında, ilerlemeler kaydeder. Bodrum bir turizm merkezi olmanın yanı sıra, Akdeniz’in kültür merkezi konumuna geldiğinde, bölgede yaşamış kültürler arasında bağlar güçlenecek, kültürel alışveriş ve dolayısıyla hoşgörü kültürü artacaktır.

Bodrumlu en ünlü kişilik kuşkusuz ki tarihin babası sayılan ve M.Ö. 5’ci yüzyılda yaşamış olan Herodotus’tur (M.Ö. 480–425). Bir başka ünlü kişilik ise Halikarnas Valisi (Satrap) II. Mausolos’dur (M.Ö.377–353 arası egemen Mısır adına valilik yapmıştır).

Bu kitapçığın amacı gelişime ve yaşama direnişe küçük de olsa bir katkı sunmaktır.

HALİKARNASIN KURULUŞU HAKKINDA

Tarihçiler, Halikarnas’ın nasıl kurulduğuna dair elle tutulur bilgiye sahip değildirler. Bölgede ilk yerleşimler MÖ 3000’li yıllara dayandırılır. Bir sonraki aşamada Bodrum yarımadası ve civarında Karyalıların ataları Lelegler görülür. Bölgenin iç kısımlarında ve genellikle dağlık alanlarında inşa ederler şehirlerini. Erken dönemde inşa edilen bu şehirlerin çoğu denizden gelen tehlikelerden korunmak ve hem de tanrılara yakın olabilmek amacıyla dağlara kurulmuştur.

Kar ve Leleg adıyla anılan, bölgenin yerli halkı olarak kabul edilen, kendilerine özgü bir lisanları da olan bu insanların diğer kavimlerle yaşadığı bu bölgede MÖ.4.yy’da büyük değişimler yaşanmıştır. Tüm Batı Anadolu bu çağda büyük göçlere sahne olmuştur.

Halikarnas hakkındaki ilk bilgiler ise M.Ö. 7.y.y.’a dayandırılır. Halikarnassos, şimdiki kalenin bulunduğu yarımada üstünde Zephyria adında küçük bir kentçiğin yerinde gelişmiştir. O dönemlerde kalenin bulunduğu yer bir adacıktır. Kurucusu Troezenli Poseidon oğlu Anthes’tir.

Adını Karya'lı kavimlerden alan Karya bölgesine Dor Kavimleri M.Ö 1000 yıllarında ulaşır. Tamamen kıyı bölgelerine yerleşen Dorlar buranın yerli halkıyla karışmıştır. Halikarnas şehri o dönemde Heksapolis - Dor Konfederasyonu’na bağlı altı üyeden biriydi. Bu şehirler Termera, Side, Madnasa, Pedesa, Uranium ve Telmisus’dur. Kalan 2 siteden biri Syangela diğeri de Myndos olduğu söylenir. Ana karada Knidos şehri, Kos adası ve Rodos üzerindeki üç şehir de bu üyelerden sayılır. Bu şehirleri kurmak, oraya sonradan gelerek çevreyi önceki sakinleriyle paylaşmak Dorlar için hiç de kolay değildi. Karya’lılar olarak bilinen ve savaşçı bir topluluk olan bölge yerlilerinin yoğun ve şiddetli saldırılarından kendilerini korumak zorundaydılar.

M.Ö. 546 Pers Orduları bölgeyi ele geçirir. M.Ö. 546 yılında Halikarnassos Dor Birliğinden çıkarılır.

Pers Kralı Büyük Cyrus’un Lidya kralı Kreuzus’u yenmesi ile bütün Anadolu Perslerin eline geçer. Karya bölgesini ele geçiren Persler, ele geçirdikleri başka bölgelerde yaptıkları gibi, buraya da bir (vali) satrap atarlar. Mylasa’da yaşayan (günümüz Milası) Hyssaldomos’u kendilerine vali yaparlar. Hyssaldomos’un ölümünden sonra yerine oğlu Hekatomnos geçer. Hekatomnos’un Aba isimli karısından Mausolos, İdreus ve Pixodoros isimli üç oğlu ile Artemisia ve Ada isimli iki kızı dünyaya gelir. Bu dönemde başkent Mylasa’dır. Hekatomnos’un ölümünden sonra ise yerine büyük oğlu Mausolos tahta geçer ve yaklaşık MÖ.367 yılında başkenti Mylasa’dan Halikarnassos’a (Bodrum’a) taşır.

Küçük bir sahil kasabası olan Bodrum’un nüfusunu arttırmak için civardaki 6 Leleg şehrinin insanlarını burada toplar. Böylece bu küçük kasaba bir başkente dönüşme sürecine girer. Başkentte çok sayıda yapı inşa edilir ve antik çağın en önemli şehirlerinden biri konumuna gelir.
Bütün bunlar olurken Hekatomnos ailesinde Anadolu kültürüne aykırı bir gelenek karşımıza çıkar. Hekatomnos’dan öncesini bilemiyoruz fakat onun döneminde kardeşlerin birbirleriyle evlendiğini ya da evlendirildiğini görüyoruz.
Bu iç evlilik geleneğinde Mausolos kız kardeşi Artemisia ile, İdreus kız kardeşi Ada ile Pixodoros ise Kapadokyalı bir prenses olan Aphneis ile evlenir. İç evliliğin dışında sadece Pixodoros kalmıştır. Bu nedenle de yönetimde diğer kardeşlerine göre daha az söz sahibi olduğunu anlamaktayız.

Halikarnasos’un büyümesi Karya valisi Mausolos döneminde gerçekleşir. Liman kentlerinin getirdiği olanakları bilen Mausolos, surlarla çevirttiği kenti Helen geleneklerine göre oluşturmuş ve müthiş bir imar faaliyetine girişmiştir; sanat ise tutkusudur.

Mausolos’un sağlığında (tahmini olarak M.Ö. 355 yılında) inşasına başlanan Mausoleum, ölümünden sonra kız kardeşi ve karısı olan Artemisia tarafından devam ettirilmiştir. Tam olarak ne zaman tamamlandığı bilinmemektedir.

M.Ö. 484 Tarihin Babası Herodotus Bodrumda doğar ve Genel Tarih, Grek- Pers Savaşları, Yunanlılar ve Barbarlar adlı kitapları yazarak ünlenir.
MAUSOLOS DÖNEMİ

MÖ. 377 Kral Mausolos’un tahta geçmesi ile Karya’nın (Halikarnassos) altın çağı başlamış olur.

Kral Mausolos hükümranlığının 10 yılında denizin önemini kavrayarak başkentini Milas’tan Halikarnas’a taşır. Bölgede bulunan birçok şehrin halkını Halikarnas’a göçe zorlayarak burayı büyük bir şehir haline getirmeye çalışmıştır. Yeni başkentte büyük bir imar faaliyeti başlar; yedi kilometre uzunluğundaki şehir duvarları ve tiyatrolar, anıtlar ve sair yapılarla onun döneminde şehre güzellik katılır. Sanata ve Sanatçıya âşıktır. Ve literütere giren “Mozole” kelimesinin kökenini oluşturan ünlü “Mausoleum’u” inşa ettirmeye başlar devrin en ünlü sanatçılarına.

Burası kendi anıt mezarı olacaktır.
II. ARTEMISIA DONEMI

M.Ö. 353 yılında Mausolos’un ölümü üzerine tahta kız kardeşi ve sonradan karısı olan II. Artemisia geçecektir. Kraliçe Artemisia M.Ö. 480 yılında Pers İmparatoru Xerxes’in Yunanistan seferine Amiral rütbesiyle katılır.

II. Artemisia döneminde önemli sayılabilecek iki olay ön plana çıkar: Bunlardan ilki Rodoslulara karşı kazanılan çifte zaferdir. Artemisia, İmparatoru Yunanlılarla bir deniz savaşına girmemesi konusunda uyarmıştır ancak ikna edememiştir. Rodosluların saldırdığını haber alan Kraliçe Artemisia Salamis deniz savaşında Halikarnas, Kos ve bölgede bulunan diğer şehirleri temsilen 5 gemiye amirallik yapar, donanmasını Halikarnas’ın dantelâlı koylarından birisine gizler ve daha sonra büyük limana girerek Rodosluları tuzağa düşürür. Rodos gemilerini ele geçiren II. Artemisia kendi adamlarını bu gemilere bindirir ve Rodos’a gider. Gelen gemileri kendi gemileri ve adamları sanan Rodoslular gafil avlanırlar. Rodos adası Karyalılar tarafından zapt edilmiştir. Bir günde kazanılan bu çifte zafer Kraliçenin ününe ün katar.

Artemisiya’yı çok önemli yapan ikinci iş ise kocasının başlattığı “Mausoleum” inşasını sürdürmektir. Antik çağlarda Dünyanın Yedi Harikasından biri olarak kabul edilen bu anıt mezar, yüzyılların zorluğuna dayanmıştır. Depremle yıkılıp, Rodos Şövalyeleri tarafından yağmalanana kadar.

Kraliçe II. Artemisia M.Ö. 351 yılında vefat etmiştir.
ADA

Karya Prensesi olan Ada, Kral Mausolos’un kız kardeşiydi. Kralın ve eşinin ölümünden sonra başa gecen Idrieus, Ada’yı Alinda antik kentine sürgüne gönderdi. Büyük İskender’in bölgeye gelmesi sırasında İskender ile görüşen ve sürgünde bulunan Ada, İskender’in şehri fethi ile beraber şehir yönetimine getirilir.

Mausolos’un ölümden 20 sene sonrasıdır. Fetih seferine M.Ö. 334 yılında Çanakkale Boğazını geçerek başlayan Büyük İskender, aynı yılın sonbaharında Halikarnasos’u kuşattı. Kuşatma sırasında en kanlı çarpışmalar Myndos kapısı önünde oldu. Halikarnas Pers İmparatorluğunun bir valiliğiydi. İskender şehri tamamen yakıp yıkmış ancak “Mausoleum” anıt yapısına dokunmamıştır. Mausolos ise böylelikle geçmişte birçok savaşı kazanmış, büyük topraklar almış bir kral ya da imparatordan daha ünlü olmuştur. Mısır firavunları gibi kendine adeta taştan bir zaman fanusu yaparak geçmişten günümüze seyahat etmeyi başarmış nadir insanlardan biri olarak insanlık tarihinde yerini almıştır.

Iskenderin ölümünden sonraki savaşlarda Karya Bölgesi önce Mısır daha sonra da Suriye Krallıklarının hâkimiyetine geçti.

Gemi yapımında usta olan Halikarnaslılar, vergilerini Mısırlılara gemi yaparak öderlerdi.
ROMA DÖNEMI

Bölge M.Ö. 129 yılında Roma Yönetimine geçti.

M.Ö. 1 yüzyılda yasayan Yazar Vitrivius şehri ziyareti ve Halikarnassos hakkında yazılar yazmıştır. Onun verdiği bu değerli bilgiler günümüze kadar var olan en değerli bilgilerdendir. Mausoleum’un yerinin bulunmasında da onun yazdıklarından faydalanıldığı bilinmektedir.

M.S. 26 yılında Roma’ya elçiler gönderen Halikarnaslılar şehirlerinde 1200 yıldır hiç bir deprem olmadığını ifade ederek İmparator Tiberius için bir tapınak inşa etmek istediklerini iletirler. Halikarnaslıların bu izini alıp almadıkları bilinmiyor ancak buna bakıldığında şehrin tarihi M.Ö. 1200’lü yıllara kadar dayanmaktadır.
BIZANS DÖNEMI

M.S. 395 yılından itibaren Bizans Yönetimi Karya bölgesinin hâkimidir artık. Daha sonra bir metropolitlik olan Karya, Afrodisias şehrinin yönetimi altına girer.

M.S. 654 Bodrum’una gelindiğinde ise Muaviye yönetimindeki Arap ordularının Anadoluya saldırmaları sırasında tamamen tahrip edildiğini görürüz. Bodrum’un kara ve deniz yoluyla Anadolu’ya saldıran ve asıl amaçları İstanbul’u almak olan Arapların tahribinden nasibini daha sonraki yıllarda da aldığı bilinir.
SELÇUKLU DEVRI

M.S. 1071 de Malazgirt’te Bizans Ordularını yenen Selçuklular Anadolu’yu ele geçirirler. Karya Bölgesi de Türklerin eline geçmiş oldu. M.S. 1096–1099 Birinci Haçlı Seferi sırasında bölge tekrar Bizans’ın eline geçer.

M.S. 1278’de Kayı Boyundan Menteşe Bey Bizans ordularını yenerek başkentini Milas ve Peçin Kalesinde kurar.

M.S. 8 Ağustos 1304 Büyük Anadolu Depremi ve Mausoleum (Anıt Mezar) depreme yenik düşer.

Menteşe Beyi takip eden Mesut Bey Rodos’u alır ancak takiben Haçlılar büyük bir donanma ile saldırırlar. Rodos yeniden elden çıkar.
RODOS ŞÖVALYELERİ

Bu örgüt “Saint Jean Şövalyeleri” adı ile tacirler tarafından Kudüs’te tamamen hayır ve din işleri adına kurulmuştu. Kudüs’te hac için giden Hıristiyanlara yardım amacıyla yaptıkları kilise ve hastane kompleksi başlangıçta sadece dini nedenlerle kurulmuştu. Hasta, fakir insanlara ırk farkı gözetmeden yardım edilmesi öncelikli amaçlarıydı; esirlere bile şifa sunulurdu. Sonraları Haçlı Seferleri ve sair politik nedenlerle bu örgüt güçlenerek Askeri ve Dini amaçlar gütmeye başladı. Bu dönüşüm sırasında hiç bir zaman din, misafirperverlik, sağlık hizmetleri ve yardım gibi hedeflerini ikinci plana atmadılar. O dönemde zaten az olan sağlık hizmetleri konusunda faaliyetlerini organize eden Şövalyelerin ünleri süratle yayılmaktaydı. Kurdukları hastanelerde tıp uzmanları hastaları sürekli olarak kontrol altında tutarlar gelişimlerini izlerlerdi. Hastane yemekleri itina ile ve gümüş kaplar içinde sunulurdu. Dönemde yaygın olan diğer tarikatların aksine münzevi hayat, doğaya karşı sertlik ve sade yaşam bu tarikatın tarzı değildi. Üyeleri zengin asillerdi.

Birliğe katılan Avrupalı asiller, kendilerini Kudüs’te kutsal emanetlerin koruyucu askerleri olarak gördüklerinden karşılıksız dine hizmet etmekte, servetlerini bu yolda harcamakta ve hatta öldükleri zaman, servetlerini birliğe bırakmaktaydılar. Kudüs’te kurulan birliğin merkezi, savaşlar ve çıkan sorunlar nedeni ile önce Kıbrıs’a, daha sonra ise1309’da Rodos’a kaydırıldı. Merkez Rodos’a gelince aralarında Bodrum’un da bulunduğu birçok adada kaleler, ileri karakollar kuruldu. Yeni bir yerleşim yerinin arayışı içindeki Şövalyeler iki koyun arasına gizlenmiş küçük ve karaya birleşik bir adaya, şimdiki kalenin bulunduğu noktaya geldiler (bu kale bir zamanlar sularla çevriliydi). Orada bulunan ve Dorlar zamanında (M.Ö.110). inşa edildiği artık bilinen harabelerin üzerine (bu harabeler arasında M.S. 11’ci yüzyıla ait küçük bir Türk kalesi de bulunmaktaydı) Petronium’u inşa ettiler.

Vatikan, bu kalenin inşasına büyük önem verdi ve yapımı için Hıristiyanlar çalışanlar getirildi. 1409’da Papalık bir tamim yayınlayarak, bu inşaatta her kim çalışırsa, o şahsın mutlaka Cennet’e gideceğini ilan etti.

Şövalyeler Kos adasında da bir kale kurduktan sonra, Asya üzerindeki bir kara üssünde de güçlü bir savunmaya sahip olmak istediler. 1374’de Smirna’yı (şimdiki İzmir) aldılar. Bu şövalyelerin her zaman Rodos’ta ya da Bodrum’da kalmaları gerekmiyordu. Ülkelerine giderek işleriyle ilgilenebilirlerdi. Gerektiğinde ise en kısa zamanda dönerlerdi merkezlerine. Eğitilmekte olan genç şövalyelerin ise iki yıl kadar süren eğitimleri büyük bir disiplin içinde yapılıyordu.

Şövalyelerin Rodos’taki egemenlikleri burasının 1522 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından alınması ile sona erdi. Kanuni Ferman buyurmuştu “Rodos ve çevredeki kaleler hemen boşaltılacaktı”. Fermanı alan şövalyeler 1523 yılının Ocak ayından itibaren Rodos’u ve diğer adalardaki kaleleri terk ettiler.

Kendilerine yeni bir yer bulma arayışına giren Saint Jean Şövalyelerine bu imkânı 1530 yılında İspanya Kralı V. Charles verdi. Yeni yerleşimleri Malta ve civarındaki adalardı.

Malta da şövalyelerinin hâkimiyeti 1798’e kadar, yani Napolyon Bonapart Şövalyeleri adadan atıp bütün varlıklarına el koyana kadar, devam etti.

Bu grup halen, hiç bir hükümete bağlı olmaksızın, misyonunu otuzdan fazla ülkede bir yardım organizasyonu olarak sürdürmektedir. Papa, organizasyonun yeni yasasını 1961 yılında onaylamıştır.
OSMANLI DÖNEMI

Osmanlı Haritacısı Piri Reis 1521’de yazılan kitabında Bodrum’u “Bodurum” olarak zikreder.

1522’de, Kanuni döneminde, Rodos’un alınmasıyla Rodos Şövalyelerinin kontrolündeki bütün kaleler Osmanlı İmparatorluğuna geçer. Buna şüphesiz Bodrum da dâhildir.

Akdeniz’in en sağlam kalesine sahip olan Bodrum’un Osmanlı’ya katılışı Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Menteşe Beyliği’nin Osmanlı İmparatorluğu’na bağlanması ile savaşsız gerçekleşiyor.
CUMHURIYET DÖNEMI

1923 yılında, İstiklal Savaşı’ndan sonra, Yunanistan ve Türkiye arasında nüfus mübadelesi olur. Bodrumdaki Rumlar Yunanistan’a giderken, Türk asıllı göçmenler Girit’ten ve diğer adalardan Bodrum’a gelir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında küçük ve fakir bir kasaba olan Bodrum’a ulaşım zordu. Bodrum bir sürgün kasabasıydı ve Kale ise hapishane olarak kullanıldı.

Bodrum civarındaki ilk Sualtı Arkeoloji çalışmaları 1960’lı yıllarda başlamış ve Bodrum Sualtı Arkeolojisi Müzesi’nin temelleri bu dönemde atılmıştır.

1965’te Kalede kalan tek Mausoleum kabartması sökülür ve Müzede sergilenilmeye başlar, daha sonra ise asıl ait olduğu yere, Mausoleum alanına taşınır. Bir bilmecenin ilk taşı ait olduğu yere konulur.

1966 yılında Prof. KRISTIAN JEPPESEN idaresindeki Danimarkalı Arkeologlar Mausoleum da kazı çalışmalarına başlarlar. 35 yıl sürer bu kazılar. Prof. Jeppesen’in öğrencilerinden POUL PEDERSEN (Prof.) bu konuya ömür verenlerdendir. Mausoleon efsanesi, can suyuna kavuşur bu kazılar neticesinde. Depremlerin yıktığı ama yok etmediği, Rodos Şövalyeleri tarafından kutsallığı ifa edilen bu anıt mezarın dönemin en ünlü sanatkârlarına kestirilmiş olan taşları ve kabartmaları Bodrum Kalesinin tahkiminde kullanılır.
BODRUM VE İNGİLİZLER

İngiliz Elçisi Stradford Canning’in özel isteği üzerine 1844’de yılında Charles Alison adlı şahıs Bodrum’a gönderilir. Görevi Bodrum kalesinde bulunan bütün kabartmaların, sanat eserlerinin bir dökümünün çıkarılmasıdır.

Kendisine rapor verilen İngiliz elçisi Lord Stradford Canning, Padişah Abdülmecid’den Kaledeki eserleri İngiltere’ye götürmek için izin ister. Abdülmecid bir ferman çıkararak eserlerin taşınmasına izin verir. Masrafları Osmanlı Hükümeti tarafından ödenir. Kabartmalar bir İngiliz savaş gemisine yüklenip İngiltere’ye götürülürler. Daha sonra British Museum’da sergilenmek üzere devlet tarafından satın alınırlar. Bu 13 kabartma British Museum’da özel bir salona koyulur. Takip eden yıllarda Canning Mausoleum’un diğer parçalarının bulunması için yapılacak araştırma çalışmasının en büyük mali destekçisi olur.

Mausoleum’u 1856–57 yıllarında ilk kazan kişi ise İngiliz araştırmacı Charles Newton olmuştur. İngiliz Sir Charles Newton, Halikarnas’ı antik dönemde görmüş ve bu konuda yazılar yazmış olan Romalı yazar Vitrivius’un anlattıklarından yola çıkarak Bodruma gelir. Anıt mezarın olabileceğini düşündüğü bir noktada mülk satın alır ve bir takım tüneller kazmak suretiyle yapının dış duvarlarına ulaşır. Bu kazılar sonucu Mausoleum’un yerini tespit etmiştir. Anıtın kabartmalarını, bulduğu parçaları, heykelleri İngiltere’ye götürür. Bugün Bodrum’daki müzede görülen kabartmaların tamamı asıllarının alçı kalıpları olup İngiltere’den özel izinle gönderilmiştir.

Arkeolojik bilgiler 1857 yıllarındaki İngiliz kazıları ve 1966–1977 yılları arasındaki Danimarka kazılarından elde edilmiştir.
Halikarnasos’un orta yerinde geniş bir arazi üstünde yükselen yapının taban ölçüleri 32x38 metredir. Büyük bir kaide üzerine oturtulmuştur yapı. Yüksekliği ise yaklaşık 50 metre kadardır. Dört bölümden oluşmaktadır; Asıl mezar odası, mezar odasının üstünde yüksek bir kaide, onun üstünde İon tarzında, her kenarında 9 tane olmak üzere 36 sütunlu bir tapınak bölümü, en üstte 24 basamaklı Piramit benzeri çatı vardır. Çatıda bulunan arabanın üstünde Artemisia ve Mausolos’un heykelleri yer alıyordu. Anadolu’da piramit şeklinde çatıya sahip, bu döneme ait başka bir yapı bulunmamaktadır.

Duvarları da kabartma dizileri ile zenginleştirilmiştir. Dillere yepyeni bir kelime ekleyen anıt mezarın mimarı Pytheos idi. Ayrıca Satyros ismi de geçer. Ünlü yontucular, Skopas, Leokhares, Bryaksis ve Timotheos, her biri bir duvarda çalışmak suretiyle, kabartma ve heykellerin yontulmasında çalışmışlardı. Bryaksis Karya’lı bir sanatçı iken diğer sanatçılar ve mimar Yunanistan’dan getirilmiştir.

Zeminin dört tarafına araba yarışları resmedilmiştir. Sütunların hemen altında yer alan Amazon ve Yunanlı savaşçıları konu alan sahneler ise gerçek bir savaştan çok kadın erkek mücadelesini ortaya koymaktadır.

Prenses Ada’nın yeniden gündeme gelmesi 1990’lı yıllarda şehrin kuzeyinde tesadüfen bulunan bir görkemli mezarın değerinin anlaşılmasına rastlar. Mezar odasının eşsiz güzelliği, bulunan mücevherler bu mezarın asil birine ait olduğunu işaret ediyordu. Kazı çalışmaları sonucunda, bulunan iskeletin kafatası Manchester Üniversitesinde bilimsel yöntemlerle şekillendirildi. Bu çalışmalar sonrasında mezarın Kraliçe Ada’ya ait olduğu tezi kuvvetleniyordu. Günümüzde mezar buluntuları İtalyan kulesinin altına bir odada sergilenmektedir.

Kentleşmelerde oluşan sanat açısından bir ilk yaşanmış, ortaya çıkan yapı tüm dillere “mozole” biçimiyle girmiştir.

Karya satrapı Mausolos öldüğünde yakılmış ve külleri mezar odasına, tanrılara sunulan çeşitli armağanlarla beraber, koyulmuş ve kapısı dev bir taşla örtülmüştü. Mezarın giriş basamaklarında ise son yolculuğa uğurlanırken kesilen kurbanların kemikleri bulunmuştur.

MS.12.yy’da Piskopos Eustathios yapıyı sağlam olarak en son görenlerdendir.

13. yüzyılda meydana gelen büyük Anadolu depremiyle yıkılan yapının düz taşlarını (200–250 bin adet) yağmalayan Rodos şövalyeleri, günümüzde ayakta kalan ve Egenin en sağlam kalesi olan Petronium**** olarak adlandırdıkları kaleyi inşa etmişlerdir.

Depremden sonra 200 yıl geçmişti.

St. John Şövalyelerinin yazılı belgelerinde ise bulunan ilk lahit’e dokunulmamış, fakat ertesi gün gelindiğinde lahitin açılmış ve soyulmuş olduğundan bahsedilmektedir. Muhtemelen şövalyelerin bir kısmı yağmalamıştır mezarı. Şövalyeler yedi ayrı ülkeden gelmişlerdi: Fransa’dan, İtalya’dan, İspanya’dan, İngiltere’den, Almanya’dan, Provans ve Overn’den (son ikisi şimdi Fransa’nın vilayetlerindendir). Katolik grupların her biri kendi ülkesinden gelen bir şövalyenin emrindeydi. Şövalyeler grubu, üyelerini “Şövalye”, “Papazın Hizmetkâr Kardeşleri” gibi farklı isimlerle adlandırıyordu ve hepsi de Büyük Üstat’ın emrindeydiler. Tüm şövalyeler soylu doğarlardı.



Bodrumla ünlenen kişiliklerden bazıları

George Bass

Oğuz Alpozen

Sir Newton

Mausolos

Artemisia

Neyzen Teyfik

Kraliçe Ada

Haluk Elbe

Mehmet Sinmez

Zeki Müren

Artemisia I

Artemisia 2

Cem Sultan

Rodos Şövalyeleri

Dalyancı

Yusuf Boysal

Ümit Serdaroğlu

Jeppeson ve Danimarkalı uzmanlar

Kemal Aras

Peter Thornton

Remzi Kazmaz

Bodrum Kalesi: Yazın 08.00-12.00 / 15.00-19.00. Pazartesi günleri kapalı.

Mozole bütün yıl boyunca 08.00-12.00, 13.00-17.00 saatleri arasında açık, pazartesi günleri kapalı.

Antik Tiyatro ve Mindos Kapısı 7 gün 24 saat açık ve ücretsiz
DÜNYANIN YEDİ HARİKASI
· Eski Yunanlı yazar Saydalı Antipatros İÖ 2.yy’da, dünyada bulunan olağanüstü nitelikte yedi yapıtın bir sıralamasını yapmıştı. Biri dışında bugün hepsi yıkılıp yok olmuş bu yapıtlar gene de Dünyanın Yedi Harikası olarak anılıyor...

Bu yapıtlar şunlardır:
1- Khufu Piramitleri: Mısır’ da Giza’ da ki bu üç piramit bugün de görülebilecek durumdadır. Bunlar, İ.Ö. yaklaşık 2613-2494 yılları arasında Mısır kralları için mezar olarak yapılmıştı.

2-Babil’in Asma Bahçeleri: İ.Ö. 600 dolaylarında Babil kralı Nabukadnezar’ın yaptırdığı bahçelerdir.
Söylentiye göre kral bunu kraliçelerinden birini sevindirmek için yapmıştı. Bahçeler, bir piramit oluşturacak biçimde taraçalar halinde yükseliyordu ve her taraçaya dünyanın dört bir yanından getirilmiş ağaç ve çiçekler dikilmişti. Bu bitkiler asıl yapıyı gözden saklıyor ve sadece havada ”asılı” gibi duran bahçeler görünüyordu.

Bazılarına göre Asma Bahçeler yerine büyük Babil Surları dünyanın ikinci harikasıdır. Kral Nabukadnezar’ ın Asma Bahçeler ile aynı zamanda yaptırdığı bu surların 100 mt.yüksekliğinde olduğu ileri sürülmüştür. Eski Babil kentini koruyan bu surların yerinde bugün yalnızca bir yıkıntı vardır.

3-Zeus Heykeli: Büyük Yunan heykelcisi Phidias’ın Yunanistan’da, Olympia’daki Zeus Tapınağı için yaptığı 12 mt. yüksekliğinde, görkemli bir heykeldi. Dev bir sandalyeye oturmuş olan Zeus’ un başı tapınağın tavanına erişiyordu. Giysileri altın, bedeni fildişi ve gözleri değerli taşlardandı. Söylenceye göre Zeus bu yapıtı beğendiğini göstermek için gökten yıldırımlar yağdırmıştı.

4-Artemis Tapınağı: Tanrıça Artemis’in adına Efes’te yapılan tapınakların beşincisiydi. İÖ 3.yy’da yapılan bu tapınak, Efes’te iki yıl bulunmuş olan Aziz Paulus’un zamanında hâlâ duruyordu. Tapınağın içinde heykelci Phidias ve Paraksiteles’de aralarında olmak üzere, birçok Yunanlı sanatçının en yetkin yapıtları vardı.Tapınak İS.262’ de Gotlar’ın saldırısı sonucu yağmalanıp yıkıldı, sütunlarından kalan bazı parçalar Londra’da ki British Museum’dadır.

5-Mausoleum: Halikarnas’ta(bugünkü Bodrum), İÖ.353’te ölen Karya Kralı Mausolos için eşi Kraliçe Artemisia’nın yüklü yüklü bir para ödeyerek yaptırdığı anıt mezardır. 15.yy’dan önce bir deprem sonucu çöktü. Bugün büyük anıt mezarlar için kullanılan “mozole” sözcüğü Mausolos’un Halikarnas’taki bu anıtmezarından gelmektedir.

6-Rodos Heykeli: Güneş Tanrısı Helios’un tunçtan yapılma dev heykeliydi ve Rodos limanının ağzında bulunuyordu; Ama çoğu kez sanıldığı gibi heykelin bacakları arasından gemiler geçmiyordu. Heykel yaklaşık 32 m yüksekliğindeydi ve İÖ.304’teki başarısız Rodos kuşatmasından kalma tunç gereç ve silahların eritilmesiyle yapılmıştı. Rodos Heykeli, İÖ.280’den 255’e kadar, gemicilere karayı gösteren bir işaret görevi gördü ve daha sonra adayı sarsan bir deprem sonucu yıkıldı.

7-İskenderiye Feneri: Bu büyük deniz feneri daha sonra anakarayla birleşen Pharos Adası’nda İÖ.280 dolaylarında yapılmıştı. Yüksekliği konusunda anlatılanlar değişiktir; Bazılarının söylediklerine bakılırsa 180 m idi. Tepesinde, İskenderiye limanına giren gemilere yol gösteren bir ışık yanardı.Bu fener de 1375’te bir deprem sonucu yerle bir oldu.




DİPNOT : ****(bu isim peygamber İsa’nin havarisi Petrus’tan alındı. Kalenin ismi Petrus evi veya Petrus kalesi anlamındadır. Daha sonra ülkeyi fetheden Osmanlılar bu Petronium terimini “Petrum” olarak telaffuz ettiler. “Denizcilik” kitabında Amiral Piri Reis, Petrum şehrini Bodurum’u olarak telaffuz eder. Bundan sonra şehrin ismi “Bodrum” oldu.

(Bodrum Bmagazinde yayınlandı)

No comments:

Post a Comment

Thank You...Teşekkürler